A. GİRİŞ
Günümüzde hukuk düzeni haklara ve borçlara sahip olabilme yetkisini yalnız gerçek kişilere tanımış değildir. Toplumsal, ekonomik ve sosyal ihtiyaçlar gerçek kişiler gibi hak ve yetkilere sahip olan tüzel kişilerin ortaya çıkmasını gerekli kılmıştır. Tüzel kişiler, belli bir amacı gerçekleştirmek amacıyla ve bağımsız bir varlığa sahip olmak üzere örgütlenmiş kişi ve mal topluluklarıdır. Hukukumuzdaki ayrılık ilkesi gereğince, tüzel kişilik çatısı altında bir araya gelen gerçek veya tüzel kişiler, oluşturdukları tüzel kişiliğin borçlarından sorumlu olmazlar. Ancak tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık ilkesinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açabilmektedir. Borç ve sorumluluktan kurtulabilmek amacıyla dürüstlük kuralına aykırı olarak tüzel kişiliğin bir perde olarak kullanıldığı hallerde, tüzel kişi ve üyeleri yahut başka bir tüzel kişi arasındaki bu perdenin kaldırılarak perdenin arkasındaki kişinin sorumluluğuna gidilebileceği kabul edilmektedir.
Tüzel kişilerde perdenin aralanması teorisi ile tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı tüzel kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabilmektedir. Türk hukukunda “tüzel kişilik perdesinin kaldırılması”, “tüzel kişilik perdesinin aralanması” ve “tüzel kişinin tabanına başvurulması” kavramları ile ifade edilmektedir.
B. PERDENİN ARALANMASI TEORİSİ
Tüzel kişilik perdesinin aralanması kanun koyucu tarafından düzenlenmemiş olup zaman içerisinde somut olayların gerektirmesi sebebiyle ortaya çıkmış, doktrin ve içtihatlar ile 20. Yüzyılın ikinci yarısında geliştirilmiştir. Uygulamanın kanuni dayanağını Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesi ile düzenlenen dürüstlük kuralı oluşturmaktadır. Zira tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanmak hakkın kötüye kullanılmasını teşkil etmektedir. Zira hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, tüzel kişilik kavramına sığınarak arkasında yer alan kişilerin yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, tüzel kişilik kavramının ardına gizlenmeleri dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince korunması mümkün değildir.
Tüzel kişilerde perdenin aralanması teorisi ile tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabilmektedir.
Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi sadece bir tüzel kişi ile onu oluşturan gerçek kişiler arasındaki ilişkiler hususunda uygulanmamaktadır. Perdeyi aralama teorisiyle birlikte tüzel kişinin borcundan üyelerin, üyelerin borcundan tüzel kişinin ya da ana ortaklıkla yavru ortaklıkların özdeş kılınarak sorumlu tutulmasına olanak sağlanmaktadır.
Alacak haklarının nisbiliği ilkesi gereğince alacak hakkı ancak hukuki ilişkinin tarafları arasında ileri sürülebilmektedir. Kural olarak borç ilişkinin dışında bir başka gerçek ya da tüzel kişiye karşı borç ilişkisinden doğan alacak hakkı ileri sürülemez. Tüzel kişiliğin malvarlığı da, kendine özgü bir amaç birliği içinde ve kendisini oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız bir malvarlığıdır. Tüzel kişiliğin malvarlığının onu oluşturan kişilerin malvarlığından bağımsız olması gerektiğini belirten temel ilkeye “mal varlığının bağımsızlığı” yahut “mal ayrılığı” ilkesi denilmektedir.
Mal varlığının bağımsızlığı ve sınırlı sorumluluk ilkelerinin istisnası olan tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi ancak istisnai ve sınırlı durumlarda uygulanması gereken bir teoridir. Tüzel kişilik perdesinin aralanması, sınırlı sorumluluk ilkesinin istisnası olduğu gibi icra ve iflas hukukunun “kişinin borçlarından dolayı, ancak borçlunun hak ve mallarına el konulabilir” temel kuralının da istisnasını teşkil etmektedir. İstisnai bir teori olması sebebiyle; ihtiyatlı bir biçimde yaklaşılmalı ve dar yorumlanmalıdır. Tüzel kişilik kavramının arkasına saklanılarak dürüstlük kuralına aykırı davranılması, kendisine tanınan hakkın kötüye kullanılarak üçüncü kişilerin zarara uğratılması, zarara yol açan tüzel kişinin sorumluluğuna hükmedebilmek için başka bir yasal nedene dayanılmasının mümkün olmaması durumlarında başvurulmalıdır.
Somut olay adaletini sağlayabilecek ve somut olaya uygulanabilecek özel bir düzenlemenin mevcut olmaması halinde tüzel kişilik perdesinin aralanması kurumuna başvurulabilecektir. Kanun koyucunun açık bir biçimde tüzel kişi yerine tüzel kişinin üyelerine veya organlarına başvurulabilmesini düzenlediği hallerde, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin uygulanmasına gerek kalmayacaktır. Bu halde Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesine aykırılık kriterinin de aranması gerekmeyecektir.
Türk Medeni Kanunu m.50/f.3 hükmü tüzel kişilerde perdenin aralanmasına ilişkin ilk pozitif düzenleme olarak kabul edilmektedir. Açıklandığı üzere pozitif düzenleme olan TMK m.50/f.3 uyarınca tüzel kişiliği oluşturan kişilerin sorumluluğuna gidilmesi mümkün ise perdenin aralanması kurumuna başvurulmasına gerek kalmayacaktır. Diğer kanuni düzenlemelere örnek olarak Türk Ticaret Kanunu m. 236-238 ve m. 317, Bankacılık Kanunu m.108/f.1, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun m.35 ve Çek Kanunu m. 4 hükümleri gösterilebilir. İşbu kanun hükümleri tüzel kişilik örtüsünün aralanması kavramından yararlanarak bir sonuca gitmeyi anlamsız kılmaktadır.
C. TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ARALANMASINI GEREKTİREBİLECEK HALLER
Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin doktrin ve içtihatlarla gelişen bir kurum olması sebebiyle uygulanabileceği halleri öngören soyut ve genel prensipler bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, hakimin her somut olay bakımından önüne gelen olayın şartlarını dikkate alarak karar vermesi gerekmektedir.
Hakim görüşe göre tüzel kişilik perdesinin kaldırılabileceği üç hal olabilir:
1. Malvarlıklarının ve/veya Alanların Karışması
Malvarlıklarının veya tüzel kişi ile ortakların alanlarının karışması yahut iç içe geçmesi hali en sık rastlanan tüzel kişilik perdesinin aralanmasını gerekli kılan haldir. Alanların karışması, ortaklığın malvarlığı ile ortağın malvarlığının ayrımının muhasebe hileleri ya da başka sebeplerle mümkün olmadığı hallerde söz konusu olur. Malvarlıklarının birbirine karışması değişik şekillerde olabilmektedir. Malvarlığının birbirine karışması şirket defterlerinden bir kısım malların şirkete mi yoksa ortağa mı ait olduğunun anlaşılmaması şeklinde görülebilmektedir. Diğer bir karışma hali tek şahıs şirketlerinde ortağın şirket malvarlığından kendisine alıntılar yapmasıdır. Keza tek ortağın kendisine ait malvarlığını sürekli olarak şirkete sunması ve dışa karşı şirketin kredi itibarının olduğu yönünde bir görüntü oluşturması şeklinde de görülebilmektedir. Ortağın veya perdenin arkasındaki şirketin ve asıl şirketin faaliyet alanlarının karışması, üçüncü kişinin ortakla ya da perdenin arkasındaki şirketle mi yahut asıl şirketle mi sözleşme yaptığını anlayamaması da malvarlığının karışmasına örnek olarak gösterilebilir.
2. Yabancı Yönetim (Tüzel kişi üzerinde belirli bir kişi ya da grubun hakimiyet kurması)
Ortaklardan birinin veya birkaçının ortaklık faaliyetlerini kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmeleri durumunda bu ortaklık içinde belirli bir grubun yahut kişinin hakimiyet kurduğu söylenebilecektir. Böylece hakim ortağın ya da grubun çıkarları korunurken diğer ortaklar ve alacaklılar zarar görmektedir. Bununla birlikte ortaklıkta bir pay sahibinin payların büyük bir oranına sahip olması halinde ve diğer ortakların paylarının cüzi olması halinde her zaman hakimiyet kurma hususundan bahisle tüzel kişilik perdesinin aralanması yoluna gidilemez. Somut olay gözetilerek ancak gerekli koşulların bulunması halinde tüzel kişilik perdesinin aralanması yoluna gidilmesi gerekmektedir.
3. Özkaynak Yetersizliği
Bir diğer hal ise özkaynak yetersizliğidir. Bir ortaklık, faaliyet konusunu gerçekleştirmeye yetecek sermaye konulmaksızın faaliyet göstermekteyse ortakların sınırlı sorumluluk ilkesinden faydalanması mümkün değildir. Sınırlı sorumluluk ilkesinin uygulanabilmesi, alacakların korunabilmeleri için, belirli bir ana sermaye miktarının özgülenmiş ve mevcut olması gerekmektedir. Buna istinaden ortaklar şirketin özkaynak yetersizliğini bildikleri halde bunu üçüncü kişilerden gizlemişlerse tüzel kişilik perdesinin kaldırılabileceği kabul edilmektedir.
D. TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN KALDIRILMASI YÖNTEMLERİ
Doktrin ve Yargıtay içtihatları gereğince tüzel kişilik perdesinin aralanmasının üç şekilde mümkün olabileceği söylenebilir.
Yöntemlerden ilki, tüzel kişilerde perdenin aralanması teorisinin ortaya çıkış sebebi olarak da nitelendirilebilecek olan, borçlu şirketin yanında hakim veya tek ortağın da sorumlu tutulmasıdır. Buna perdenin düz ya da doğrudan kaldırılması denilmektedir. Kural olarak sınırlı sorumluluk ilkesi gereğince sermaye şirketlerinde pay sahiplerinin sorumluluğuna gidilmesi mümkün değildir. Ancak perdenin düz kaldırılması yöntemi ile tüzel kişilik perdesi doğrudan kaldırılarak perdenin arkasındaki pay sahibinin sorumluluğuna da gidilmektedir.
İkinci yöntem, borçlu hakim ortağın yanında tüzel kişinin de sorumlu tutulmasıdır ki buna da perdenin ters çevrilmiş kaldırılması adı verilmektedir. Perdenin düz kaldırılması yönteminin aksine bu kere asıl borçlu yahut sorumlu tüzel kişi ortağı olarak karşımıza çıkmaktadır. Perdenin ters çevrilmiş kaldırılması yöntemiyle borçlu ortağın arkasındaki tüzel kişiliğin sorumluluğuna da gidilebilmektedir. Bu yöntem malvarlıklarının ve/veya alanların karışması halinde de uygulanmakla birlikte daha ziyade diğer yöntemler arasında bir geçiş olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin perdenin aralanması şartlarının oluştuğu bir olayda; öncelikle perdenin düz aralanması yolu ile şirkette hakim ortak olan pay sahibinin sorumluluğuna, akabinde bu pay sahibinin malvarlığının yahut alanının karıştığı diğer şirketin sorumluluğuna gidilebilmesi söz konusu olabilir.
Üçüncü yöntem ise perdenin yatay ya da çapraz kaldırılmasıdır. Çapraz kaldırmada, aynı ana (hakim) şirkete bağlı yavru (bağlı) şirketler arasındaki perdenin kaldırılması söz konusudur. Buna istinaden yavru şirketlerden biri ile ana şirket arasındaki perde kaldırılmak suretiyle ana şirkete ulaşılır. Takiben ana şirket ile diğer yavru şirket arasındaki perde kaldırılmakta ve böylece aynı ana şirkete ait iki yavru şirketten birinin borcu için diğerinin malvarlığına el atılabilmesi mümkün hale gelmektedir. Ancak perdenin çapraz kaldırılmasında büyük çaplı bağlı işletmeler topluluğunda, gıda, finans, otomotiv, enerji gibi farklı sektörlerde faaliyet gösteren, aynı seviyedeki tüzel kişiliği haiz kardeş şirketler arasında, iktisadi bütünlük yoksa perdenin kaldırılması teorisinin uygulama alanı bulmayacağının kabulü gerekmektedir.[1]
E. ORGANİK BAĞ VE PERDENİN ARALANMASI
Organik bağ kavramı, tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması ile sıklıkla karşılaştırılan bir kavramdır. Organik bağ kavramı da perdenin aralanması kavramı gibi öğreti ve Yargıtay kararları ile geliştirilmiş, Yargıtayca sıklıkla başvurulan bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır.
Tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında olduğu gibi organik bağ kavramında da bir tüzel kişinin borçlarından bir başka tüzel kişinin sorumluluğuna gidilmektedir. Bu hâliyle organik bağ kavramının da kaynağını TMK’nin 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı oluşturmaktadır.[2]
Aralarında bazı farklılıklar bulunmakla beraber organik bağ ile perdenin çapraz aralanması kavramları birbirinin alternatifi olan kavramlar değildir. Bu sebeple aynı olayda hem organik bağ hem de tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanması yolları işletilerek sonuca ulaşılabilmesi mümkün olduğu kabul edilmektedir. (Yargıtay HGK 2019/808 E., 2020/504 K., 01.07.2020)
Yargı, özellikle bir tüzel kişiden olan alacakların, asıl borçlu tüzel kişi ile birlikte, bu tüzel kişi ile ilişkiye ve bağa sahip olan tüzel kişiye de başvurulabilmesi; her iki tüzel kişiden de alacağın talep edilebilmesi için organik bağ kavramından yararlanmaktadır.
Tüzel kişilik perdesinin aralanarak diğer tüzel kişinin de sorumlu tutulabilmesi için iktisadi bir bütünlük, malvarlığının yahut alanların çözümlenemez bir biçimde karışması şartı aranırken organik bağın kabulünde böyle bir şart aranmamaktadır. Organik bağ ile bir tüzel kişinin borçlarından dolayı aralarında bağ bulunan diğer bir tüzel kişinin malvarlığına el atılması mümkündür. Ancak organik bağ kavramı bu bağın daha fazla genişletilerek bu tüzel kişinin ortaklarının malvarlığına erişim şansı tanımamaktadır. Burada kullanılabilecek yol ise tüzel kişilerde perdenin düz aralanması olacaktır.
Tüzel kişiler arasında organik bağ olup olmadığı; adreslerinin aynı olması, ortaklık yapılarının ve yönetim kurullarının benzer olması veya temsilcilerinin aynı olması, faaliyet alanları, hisse devirleri, muvazaalı işlemler gibi hususlar ve somut olayın özellikleri de gözetilerek tespit edilmektedir. Ancak tüzel kişilik perdesinin çapraz aralanmasında her iki şirketin faaliyet alanı, ortaklık yapısı, ortakları gibi hususlarda birlik, kuvvetli bir karışma bulunmaktadır. Bu durum üçüncü kişiler nezdinde tek bir tüzel kişi ile hukuki ilişki kurulduğu algısı oluşmasına neden olmaktadır. Ayrıca üçüncü kişiler nezdinde uyandırılan bu algı neticesinde, ticaret yaparken güçlü bir yapıya sahip görüntüsü oluşturularak, şirketlerden birinin borca batırılması ya da içinin boşaltılıp iş alanının diğerine kaydırılması işlemleri tipik bir hakkın kötüye kullanılması olarak değerlendirilmelidir.[3]
F. UYGULAMADA TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN ARALANMASI
Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin her somut olayın özelliği gözetilerek değerlendirilmesi ve Türk Medeni Kanunu'nun 2. maddesi gereğince dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılma yasağı gözetilerek tüzel kişiliğin alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla kullanılıp kullanılmadığı, tüzel kişiliği düzenleyen normların dışına çıkılıp çıkılmadığının incelenmesi gerekmektedir.
Uygulamada tüzel kişilik perdesinin aralanması genellikle ticaret şirketleri bakımından görülmekle birlikte diğer tüzel kişiler bakımından da tüzel kişilik perdesinin kaldırılabileceği kabul edilmektedir.
Türk hukukunda perdenin aralanması teorisi uzun sürelerce ismen zikredilmemekle birlikte vergi davalarında uygulanmıştır. Danıştay, “mücerret hukuki durumun değil, fiili durumun esas alınması” gerektiğini vurgulayarak perdenin kaldırılması teorisini uygulamıştır (Danıştay 4. D. 1961/4471, 1962/644).[4]
Yukarıda değinildiği üzere kanunun açık bir biçimde tüzel kişi yerine onun üyelerine veya organlarına başvurulabilmesini düzenlediği hallerde, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisine başvurulmasına gerek bulunmamaktadır. Yargıtay, tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin belirli ve sınırlı durumlarda sakınılarak uygulanması gerektiğini ve kanunda düzenlenen başvurulabilecek başkaca bir yol olması halinde öncelikle bu yola başvurulması gerektiğini içtihat etmektedir. (Bkz. Yargıtay 11. HD 2970/1603, 23.2.2021)
Şirketler arasında organik bağ bulunduğu; şirket ortakları ve yöneticilerinin aynı şahıslar olduğu, alacağın elde edilmesini engelleme amacı bulunduğu, şirket adreslerinin aynı olduğu, portföy ve iş çevresinin aynı olduğu iddia edilen ve perdenin kaldırılması yoluyla diğer şirketin müşterek borçluluğunun kabulü talep edilen davaya ilişkin kararında Yargıtay 11. Hukuk Dairesi, perdenin kaldırılması için gereken şartların oluşmadığını; “kötü niyetle ve mal kaçırma gayesi ile mevcudu eksiltmeye yönelik tasarruflarla ilgili olarak yasal şartların varlığı halinde tasarrufun iptali, muvazaa nedeniyle işlemin iptali gibi hukuki sürecin işletilmesinin mümkün olduğunu” içtihat etmiştir. (Bkz. Yargıtay 11. HD 2384/2653, 04.04.2019)
Perdenin çapraz olarak kaldırılması aynı ana şirkete bağlı yavru şirketler arasında geçerli olan bir uygulama olarak ortaya çıkmış olmakla beraber Yargıtay bazı olaylarda bir ana şirkete bağlı olmayan şirketleri de kardeş şirketler olarak kabul ederek perdenin aralanması yoluna gitmektedir.(Bkz. Yargıtay 19. HD. 8774/5232 15.05.2006)
Tüzel kişi ortaklarının tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanarak alacaklıları zarara sokmak amacıyla aynı iş kolunda faaliyet gösteren birden fazla şirket kurmaları durumunda perdenin aralanması kurumuna başvurulabileceği kabul edilmektedir. Keza borçlu şirketin borç ödemekten aciz hale gelmesinden sonra ortaklar paravan şirket kurmuş olsalar da eğer şartlar oluşmuşsa tüzel kişilik perdesinin kaldırılması yoluna gidilebilmektedir.
Perdenin aralanması teorisi çerçevesinde açılacak davada asıl sorumlunun yanında teori gereği sorumlu tutulacak şirket veya şahsın da davada taraf olarak yer alması gerekmektedir. Yargıtay uygulamalarında da benimsenen tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisi çerçevesinde sözleşme tarafı olan şirket ile sorumlu olduğu ileri sürülen şahıs ya da şirketin hukuki durumları ve diğer hususların inceleneceği, özellikle davanın kabulü hakkındaki karar sözleşmenin tarafı olan şirket ile taraf olmamakla birlikte perdenin aralanması teorisi gereği sorumlu tutulacak şirket veya şahsın hukuki durumunu etkileyeceğinden davada perdenin aralanması teorisi sonucu sorumlu tutulmak istenen şirket yada şahısların davada taraf olarak yer almaları zorunlu görülmektedir. (Bkz. Yargıtay 15. HD 4881/836, 28.02.2018)
G. SONUÇ
Tüzel kişilerde perdenin aralanması kurumu dayanağını Türk Medeni Kanunu’nun 2. Maddesinden almakta olup kanunlarımızda açıkça düzenlenmemekle birlikte yansımaları görülmektedir. Tüzel kişilik perdesinin aralanması kurumunun kanunlarımızda yansımasının bulunmasına ve Yargıtay içtihatlarının varlığına rağmen uygulamada bu kurumun uygulanmasına nadiren rastlanmaktadır. Somut olayın gerektirdiği ölçüde perdenin aralanması kurumunun uygulanması gerektiğinin kabulü gerekmektedir.
Tüzel kişilerde perdenin aralanması teorisi ile ayrılık prensibinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabilmektedir. Tüzel kişiliğin temel ilkelerinden olan ayrılık prensibi gereğince perdenin aralanması bir kural değil istisna olarak nazara alınmalıdır.
Malvarlığı veya alanların karışması, yabancı yönetim ve sermaye yetersizliği perdenin aralanması için genel kabul görmüş sebepler olmakla birlikte bu haller sayılı olmayıp somut olayın özelliklerine göre değerlendirilmesi gerekmektedir.
Tüzel kişilerde perde üç yöntem ile aralanabilir. Tüzel kişilik perdesinin arkasındaki hakim yahut tek ortağın sorumluluğuna gidilebilmesi perdenin düz yahut doğrudan aralanması olarak nitelendirilmektedir. Borçlu hakim ortak ile birlikte tüzel kişinin de sorumluluğuna gidilmesi perdenin ters çevrilmiş aralanması olarak isimlendirilmektedir. Üçüncü yöntem ise perdenin yatay ya da çapraz kaldırılmasıdır. Çapraz kaldırmada, aynı ana (hakim) şirkete bağlı yavru (bağlı) şirketler arasındaki perdenin kaldırılması söz konusudur.
Av. Senay Melisa ERÇETİN
KAYNAKÇA
1. Akıncı, Şahin: Alacaklılardan Mal Kaçırmak İçin Kurulan Yeni Şirkete Müracaat İmkânı Bakımından; Muvazaa, Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması ile Organik Bağ Kavramlarının Elverişliliği ve Yargıtay Uygulamaları, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.27, S.3, 2019, s.652-678.
2. Antalya, Gökhan; Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Teorisi, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008
3. Coşkun Koçak; I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008
4. Dural, Mustafa, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması (Tüzel Kişinin Tabanına Başvurulması), Sermaye Piyasası Kurulu 15. Yıl Sempozyumu, Ankara, 1998, s. 97-107
5. Kaşak, Fahri Erdem; Tüzel Kişilik Kavramı ve Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılması, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi, C.26, S.2, 2020, ss. 1242-1263
6. Öztek-Memiş; Şirketler Hukuku ve İcra İflas Hukuku İlkeleri Karşısında Borçlu Şirketin Alacaklılarının Hakim Ortağa Karşı Korunması, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008
7. Sağlam, İpek; Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması Kavramına Genel Bir Bakış, I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, İstanbul, 2008
8. Pulaşlı, Hasan; Şirketler Hukuku Şerhi, C. I, Ankara, 2011
コメント