top of page

CEZA HUKUKUNDA KUSUR İLE CEZA SORUMLULUĞUNUN ŞAHSİLİĞİ İLKELERİNİN 6222 SAYILI KANUN

Av. Aslıhan Bayrak


Çağdaş ceza hukuku; toplum yaşamı bakımından önemli olan değerleri koruma amacı ile nihayetinde herhangi bir şekilde bireye ve ulusal veya uluslararası toplumsal düzene zarar veren davranışların önlenmesini amaçlamaktadır. Bir şekilde bu düzene aykırı düşen davranışların ise kanunlar ve uluslararası anlaşmalar çerçeve olarak kabul edilmek şartı ile devletin yaptırım gücü ile cezalandırılmasını öngörmektedir.

5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Ceza Kanununun amacı başlıklı 1. maddesinde Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir.” hükmü düzenlenmektedir.

Ceza hukukunun amacı, esas itibariyle suç işlenmesini önleme amacı ile gerçekleştirilmeye çalışılır. Genel önleme dediğimizde anlaşılması gereken, suç işleyen kimsenin cezalandırılmasıyla diğer insanlar üzerinde oluşturulan “ibret” etkisidir. Bu şekilde, suç işlememiş bulunan diğer kimseler, suç işleyenlerin cezalandırıldığını görerek, suç işlemekten çekinirler. Özel önleme ise bir yandan suç işleyen kimsenin cezaevinde tutularak tekrar suç işlemesini, öte yandan da suçluyu ıslah ederek ve yeniden sosyalleştirerek bir daha suç işlemesini önlemeyi ifade eder. (Hakeri, s. 2)

Spor ise, kuralları önceden belirlenmiş, bireysel veya takım halinde yapılan, genellikle rekabete dayalı fiziksel veya zihinsel aktivite olarak tanımlanabilir. Spor bir insan olayıdır, kültürel bir sembol oluşturur ve esasen netice itibari ile keyif vermesi beklenen bir aktivitedir. Şiddet ise huzurun karşıtıdır. Şiddet, yalnızca insan vücuduna zarar veren maddi bir saldırı değil, zihinsel ve duygusal bakımdan kişilerde tahribata yol açan bir etki olarak da değerlendirilmektedir.

Bu yazımızda, çağdaş ceza hukukunun amacına ulaşması adına öğretide ve uygulamada esas alınan ilkelerden kusursuz ceza olmaz ilkesi ile cezaların şahsiliği ilkesi kısaca açıklanmış; akabinde 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında ilkelerin görünümleri ve bu Kanundan kaynaklı olarak uygulamada karşılaşılan cezai yaptırımların belirtilen ilkeler kapsamında hukuka uygunluğu değerlendirilmeye çalışılmıştır.


  1. KUSURSUZ SUÇ VE CEZA OLMAZ İLKESİ

Kusur ilkesi, failin, ancak fiili ona yüklenebilecekse cezalandırılmasını öngörmektedir. Fail kusurlu hareket etmiş olmalıdır ki sorumlu olsun. Failin isnat kabiliyetine (kusur yeteneği) sahip olması ve fiili de bilerek ve isteyerek işlemesi gerekir. Kişinin taksir derecesinde dahi kusuru yoksa cezalandırılamaz. (Hakeri, s. 32)

Çağdaş ceza hukuku “fail ceza hukuku” anlayışını değil, “fiil ceza hukuku” anlayışını benimsemiştir. Bu itibarla kusurluluk araştırması failin sürmüş olduğu hayatla bağlantılı bir şekilde değil, işlemiş olduğu somut bir suçla ilgili olarak yapılmalıdır. (Jescheck/Weigend, s.23)

Kusursuz suç ve ceza olmaz ilkesi (nulla poena sine culpa), her ne kadar T.C. Anayasası yahut kanunlarda açıkça yazılı olarak zikredilmemiş bir prensip olsa da gerek doktrinde gerek mahkeme içtihatlarında gerekse özellikle konusu insan hakları olan uluslararası anlaşmalar ile sair metinlerde, çağdaş ceza hukukunun vazgeçilmez bir parçası olarak yer aldığı kabul edilmesi gereken bir ilkedir. Söz konusu ilke, hukuk devleti olabilmenin, ceza hukuku genel teorisi açısından en önemli ve doğal sonuçlarından biri olarak görülmektedir.

Örnek vermek gerekirse, Anayasa Mahkemesi 2006/72 Esas, 2009/24 Karar, 19.2.2009 tarihli kararında çağdaş ceza hukukunda kusursuz suç olamayacağına hükmetmiştir. İlgili kararda şu hususlara yer verilmiştir: “Çağdaş ceza hukukunun önde gelen özelliklerinden biri kusurlu sorumluluğu benimsemiş bulunmasıdır. Ceza hukukçularının büyük bir çoğunluğuna göre, bir insan davranışı olmadan suç olmaz, ancak onun bu davranışı nedeniyle ortaya çıkan sonuçtan sorumlu tutulabilmesi için de, o davranışının en azından kusurlu bulunması gerekir. Böylece modern ceza hukuku, objektif sorumluluğu terk ederek “kusursuz suç olmaz” anlayışını çağdaş ceza hukukunun temel bir ilkesi olarak kabul etmiştir.”

Kusur ilkesi, bir yandan kişiye kusuru olmadığı sürece ceza verilemeyeceğini öngörürken diğer yandan da kusurlu olan faile kusurundan daha ağır bir cezanın uygulamasını yasaklar. Kusur ilkesinin üç önemli sonucu vardır:

- Kusursuz bir fiilden dolayı kimse cezalandırılamaz; (böylece netice sorumluluğu/kusursuz sorumluluk ortadan kalkmaktadır.)

- Ceza failin kusurunun derecesini aşamaz;

- Ceza failin hak ettiğinden az olamaz. (Jescheck,H, H, Alman Federal Cumhuriyeti Ceza Hukukuna Giriş(çev. Yenisey,Feridun), İstanbul, 1989, s. 7; Öztürk/Erdem, Ceza Hukuku Genel ve Özel Hükümler, s. 12.)

Buna göre, çağdaş ceza hukukunun gelişerek geldiği noktada, failin sonuçlarını bilerek/öngörerek ve isteyerek işlediği fiilin sonuçlarına katlanması kusur ilkesi ile açıklanabilir ve yine söz konusu suç teşkil eden fiilin karşılığı olarak verilecek cezanın sınırları da ancak kusurunun oranı ile belirlenebilir.


  1. CEZA SORUMLULUĞUNUN ŞAHSİLİĞİ İLKESİ

Ceza sorumluluğunun şahsiliği ya da cezaların şahsiliği ilkesi, kanunda suç olarak nitelendirilen bir fiil sebebi ile sadece bu fiili işleyen kişinin cezalandırılması anlamına gelmektedir. Söz konusu ilke de çağdaş ceza hukukunun en önemli prensiplerinden olmakla; kişinin başkasının işlediği bir fiilden dolayı hiçbir şekilde sorumlu tutulamayacağını ifade etmektedir. Buna göre kişinin, başkasının işlediği bir fiilden dolayı ancak -yine Kanun çerçevesinde belirlenecek şekilde- iştirak hallerinde sorumluluğu doğabilecektir.

Cezaların şahsiliği ilkesi, dayanağını iç hukukumuzda hem Anayasa’dan hem de Türk Ceza Kanunundan almaktadır. Bu ilke; T.C. Anayasasının ‘Suç ve cezalara ilişkin esaslar’ başlıklı 38. Maddesinin 7. Bendinde “Ceza sorumluluğu şahsidir.” şeklinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ‘Ceza sorumluluğunun şahsîliği’ başlıklı 20. Maddesi’nde “(1) Ceza sorumluluğu şahsîdir. Kimse başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamaz.” şeklinde açıklanmıştır.

Buna ek olarak yine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 20. Maddesi’nin 2. Fıkrasında “Tüzel kişiler hakkında ceza yaptırımı uygulanamaz. Ancak, suç dolayısıyla kanunda öngörülen güvenlik tedbiri niteliğindeki yaptırımlar saklıdır.” hükmü düzenlenmektedir.

Ceza sorumluluğu, kusurlu hareket edebilme kabiliyeti olan gerçek kişilere özgü bir özelliktir. Dolayısıyla insan dışındaki varlıkların kusurlu hareket edebilme kabiliyeti olmadığından, haklarında ceza yaptırımı uygulanması mümkün değildir. (Koca/Üzülmez, s.556)


  1. 6222 SAYILI SPORDA ŞİDDET VE DÜZENSİZLİĞİN ÖNLENMESİNE DAİR KANUN KAPSAMINDA CEZA HUKUKU İLKELERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ

5149 sayılı “Spor Müsabakalarında Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun” ile bu Kanunu yürürlükten kaldırarak yerine geçen ve halihazırda yürürlükte bulunan 6222 sayılı “ Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun”, spor müsabakalarında sporcular veya spora doğrudan katılan yönetici, hakem gibi kişiler dışındakilerin meydana getirebilecekleri şiddet olaylarının önlenmesine yönelik düzenlemeleri içermektedir. 6222 sayılı Kanunun amacı, 1. Maddede “Bu Kanunun amacı; müsabaka öncesinde, esnasında veya sonrasında spor alanları ile bunların çevresinde, taraftarların sürekli veya geçici olarak gruplar halinde bulundukları yerlerde veya müsabakanın yapılacağı yere gidiş ve geliş güzergâhlarında şiddet ve düzensizliğin önlenmesidir.” şeklinde açıklanmıştır.

6222 sayılı Kanunun kapsamı ve amacı, yalnızca futbola ilişkin olmayıp, diğer tüm sporlarda da şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi, disiplinin bozulması hallerinde sorumlular ile bu kişilere uygulanacak yaptırımların belirlenmesidir. Ancak futbolun, daha geniş kitlelere hitap etmesi ile alanının daha geniş olması, şiddet ile olan bağlantısını artırmaktadır. Nitekim, konu üzerine çalışmalar yürüten uluslararası ve ulusal kurumların araştırma raporlarında yer alan istatistiki verilere göre ve ayrıca tarihsel gelişimde gözlemlenen olaylar da göz önünde bulundurulduğunda, sporda şiddet olaylarının en çok yaşandığı dal, tüm dünyada futboldur.

6222 sayılı Kanun, bu Kanunun uygulamasına ilişkin Yönetmelik ve spor müsabakalarının güvenliğinin sağlanması ile disipline ilişkin hükümlere yer verilen diğer hukuki düzenlemelerde, spor müsabakasına katılan diğer kişilerin fiillerinin cezalandırılmasına ilişkin hükümlere yer verilmiş olmakla; bu cezalar, çoğunlukla taraftarlarca işlenen fiillerden kulüplerin sorumlu tutulması sonucunu öngörmektedir.

Burada önemle belirtmek gerekir ki; taraftar davranışından kaynaklı olarak kulüplerin sorumluluğunun öngörülmesi, daha önce kısaca açıklanan, çağdaş ceza hukukuna ait ve teoride birbiriyle sıkı sıkıya bağlı bulunan kusur ilkesi ve cezaların şahsiliği ilkesi yönünden tartışma yaratmaktadır.

Bu hususa ilişkin ilk görüşe göre; Cezaların şahsiliği ilkesinin sonucu, kanunun suç saydığı fiilleri işleyenlerin dışında başka kişilerin cezalandırılmamasıdır; buna göre herkes kendi davranışından sorumlu tutulmalı, başkalarının sorumluluğunu taşımamalıdır. Bu evrensel ilke Anayasa’da (m. 38/7) ve kanunlarda düzenlenmiş olmasına rağmen, spor karşılaşması sırasında ve sonrasında seyircilerin yaptıkları taşkınlıkların cezasını kulüpler ödemektedir. Ceza, suçu işlemeyen kulüplere verildiğinden doğru değildir; kulüpler, kendilerinin herhangi bir katkılarının bulunmadığı hallerde, seyircilerin işledikleri fiillerin sorumluluğunu taşımamalıdır. Örneğin kulüp tüzel kişiliğini temsile yetkili yönetim kurulu, genel kurul, başkan ve üyeler ile oyuncular, teknik heyette bulunan kişilerin söz ve davranışları, seyircilerin hukuka aykırı fiili işlemelerine (örneğin karşılaşmanın oynanmasının engellenmesine veya seyirciler arasında olay çıkmasına) sebep olmuşsa, kulüplerin sorumluluğundan (para cezası, saha kapatma, maçı başka yerde oynama cezası gibi) söz edilebilir. Ancak bunlar dışındaki olaylarda, işlenen fiiller adli birer olay olduğundan, kulüpler sorumlu tutulmamalı ve sadece suçu işleyenler cezalandırılmalıdır. (Genç, Spor, s. 146, 148-149; Gülşen, s. 141-142; Ertaş/Petek, s. 294 vd.)

Karşı görüş olarak ise cezaların şahsiliği ilkesi ana kural olmakla birlikte, futbolun, oyuncusuyla, seyircisiyle, teknik adamı ve taraftarıyla birbirini tamamlayan bir bütün olmasından hareket ederek, ayrı bir özelliğinin bulunduğu; bir spor kulübünün, seyircisinin yaptığı eylemlerden sorumlu tutulmamasının düşünülemeyeceği; UEFA’nın koyduğu kesin karar gereğince, ev sahibi takımın, her türlü güvenlik önlemlerini almak zorunda olduğu ve herhangi bir seyirci olayında birinci derecede sorumlu tutulduğu; seyircilerin tüm eylemlerinin sahada oynanan maçla iç içe olduğu ve kaynağını sahada oynanan maçtan aldığı; bu sebeple seyircinin, teknik adamın veya herhangi bir kulüp sorumlusunun yaptığı eylemlerden o kulübün sorumlu tutulmasının futbolun doğasına uygun olduğu ifade edilmiştir (Sarıibrahimoğlu/Bakanay/Tekin, s. 38; Ertaş/Petek, s. 294 vd.).

5149 sayılı ve 6222 sayılı Kanunların gerekçelerinde de yukarıda bahsedilen ikinci görüş, yani cezaların şahsiliği ilkesi kural olmasına rağmen seyirci ve diğer kişilerin davranışlarından spor kulüplerinin sorumlu tutulması ile cezalandırılmasına benzer bir görüş esas alınmıştır. Buna göre, taraftarın işlediği fiil her ne kadar şahsi bir eyleme dayalıysa da arka planında yer alan spor kulübüne, takıma veya tribün grubuna bağlılık duygusunun söz konusu fiili tetiklediği; ruhen bu destekleme düşüncesinin ağır basması sonucu kanuna aykırı bir fiilin gerçekleştirildiği kabul edilmiştir.

Ek olarak, kişinin tek başına hareket ederek spor alanında bir suç işlemiş olduğu açıksa da öğretide bu suç fiilinin aynı zamanda özellikle medyanın, spor kulüpleri ile temsilcilerinin, taraftar dernekleri ile temsilcilerinin ve hatta sporcuların teşvik ve/veya tahrikleri ile de desteklendiği kabul edilmektedir. Her somut olayın kendi niteliği de göz önünde bulundurulmak şartı ile, spor alanında suçu fiilen işleyen kişi ile beraber kulüp, dernek yahut ilgili diğer kişilerin de cezalandırılması, yani kollektif ceza verilmesi zorunlu olarak esas alınmıştır.

6222 sayılı Kanunda, spor ve seyir güvenliğinin sağlanması yönünden yetki, görev ve sorumluluk; spor kulübü, taraftar derneği, taraftardan sorumlu kulüp temsilcisi ve federasyona yüklenmiştir. Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun’un Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik madde 19’da da Kanun ile güvenliğin sağlanması yönünden sorumluluğu belirlenen tüm kişilerin eşgüdüm içinde çalışması gerektiği, gerekli hallerde müsabakalardan önce eşgüdüm toplantıları yapmaları gerektiği ifade edilmiştir.

Yine 6222 sayılı Kanunun madde 5 ve devamı hükümlerinde güvenliğin ve düzenin sağlanması yönünden uygulanacak tedbirler ile her bir yetkili ile sorumlunun bu husustaki yükümlülükleri ve bu yükümlülükleri ne şekilde yerine getirecekleri açıkça belirtilmiştir.

Özetle belirtmek gerekirse; temel olarak, profesyonel ve üst liglerde spor kulüplerinin ev sahibi olarak gerekli önlemleri alması öngörülmektedir. Madde 4’te oluşumları açıklanan il ve ilçe spor güvenlik kurullarının gerekli gördüğü önlemleri almakla yükümlü olan ev sahibi spor kulübünün sadece kendi takdir ettiği önlemlerle yetinemeyeceği, müsabakanın önemi dolayısı ile olası şiddet eylemlerine karşı kurulların öngördüğü diğer tedbirleri de almakla yükümlü olduğu bir anlamda belirtilmiştir. Ek olarak, yine spor kulübü veya spor güvenlik kurulları, gerekli görülmesi halinde Kanunda sayılan tedbirlere ek olacak önlemler de alabilecektir.

6222 sayılı Kanun ile müsabaka güvenliği ile düzeninin sağlanması yönünden öngörülen tedbirlere örnek olarak; müsabakaya izleyici olarak katılacak kişilerin sadece adına düzenlenen elektronik biletle içeri girebilmesi, kapasitenin üzerinde seyirci girişine izin verilmemesi, seyircilerin kendilerine yasaklanan alanlara girişlerinin engellenmesi adına tribün ile saha arasında ya da rakip takım taraftarlarının bulundukları tribünler arasında tel örgü, file vb. bulundurulması, müsabaka esnasında kanuna aykırı davrananların kimliklerinin kalabalık içerisinde tespitinin sağlanması amacı ile kamera kaydı yapılması ile bu kayıtlar için teknik donanımların müsabaka alanında kurulması, teknik donanıma ilişkin kontrol odası oluşturulması, üst liglerde kolluk kuvvetleri ile birlikte özel güvenlik görevlisi de görevlendirilmesi zorunluluğu, ayrıca güvenlik yönünden kulüp yetkilisi bulundurma zorunluluğu, müsabakanın önemi ve olası şiddet olayları göz önünde bulundurularak genel kolluktan görevde olmayanların da görevlendirilmesinin ilgili federasyon kanalı ile talep edilmesi sayılabilecektir. Söz konusu tedbirlerin icrasında, 6222 sayılı Kanun ile bu Kanunun uygulanmasına ilişkin Yönetmelik ile ev sahibi spor kulübünün sorumluluğu öngörülmüştür.

Nihayet, Kanunun ‘Yasak Fiiller ve Ceza Hükümleri’ başlıklı Üçüncü Bölümü’nde, müsabaka ve seyir güvenliğinin sağlanması dolayısı ile yasaklanan haller ve davranışlar, kimi maddelerde Türk Ceza Kanunu ile özel hüküm bulunan diğer kanunlara atıf da yapılarak, açıklanmış ve kanun ihlali sayılan hallere ilişkin bu fiili işleyen kişi yönünden kişisel ceza sorumluluğunun ne olduğu da açıkça belirtilmiştir.

Her ne kadar kanun hükmü ihlali sayılan hallere ilişkin kişisel sorumluluklar ayrıca belirlenmişse de 6222 sayılı Kanun’da daha önce örneklendirildiği üzere; kulübün sahaların iç güvenliğini sağlamamasına ve seyirciler üzerinde gözetim ve denetim görevini yerine getirmemesine ilişkin bazı suçlar ve bunlara verilecek cezalar düzenlendiğinden, artık kulüplerin, seyircilerin fiillerinden “objektif olarak sorumlu tutulmaları” ilkesi kabul edilmiş olmaktadır. (Ertaş/Petek, s. 295)

Esasen, sporda şiddet ve düzensizlik konularında, yerel mevzuatın düzenlenmesi ile yürürlüğe girmesinden önce, Avrupa Konseyi tarafından 1985 yılında hazırlanan “Spor Karşılaşmalarında ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Göstermelerine ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi” ilk kapsayıcı düzenleme olmuş; Türkiye tarafından da onaylanarak, iç hukuk mevzuatı haline gelmiştir.

Bu sözleşmenin amacı, 1. Maddesinde de belirtildiği üzere, “Taraflar futbol maçlarında seyircilerin şiddet ve taşkınlıklarını önlemek ve kontrol altına almak amacıyla işbu Sözleşmenin hükümlerini geçerli kılmak için kendi anayasal hükümlerinin sınırları dahilinde gerekli önlemleri almayı taahhüt ederler.” şeklinde açıklanmıştır. Devamı hükümlerinde ise spor alanında işlenen suçların tanımları ile uygulanacak cezalar belirlenmiştir.

Sözleşme’nin ‘Önlemler’ başlıklı 3. maddesinde, ‘Taraflar’ ibaresi kullanılarak esasen imzacı devletlerin sözleşme metnini kabul ederek, bu çerçeve doğrultusunda üstlendikleri sorumluluktan söz edilmekteyse de madde hükümlerinden açıkça anlaşıldığı üzere, spor alanlarında şiddetin önlenmesi amacı ile devletin mevzuat hazırlaması ile genel koordinasyonu üstlenmesi akabinde, önlem alınması görevinin yine spor kulüpleri ile ilgili diğer spor kişilerine yükletildiği anlaşılmaktadır. Nitekim, sorumluluk yüklenen taraf olarak spor kulüplerinin, yükümlülüklerini hiç veya olması gerektiği gibi yerine getirmedikleri halde, suçlara karşılık öngörülen yaptırımlardan da sorumlu olacakları bu metin kapsamında söylenebilecektir.

6222 sayılı Kanun’da özellikle üzerinde durulan husus da spor müsabakalarında disipline aykırılık teşkil edecek hallerin önlenmesi, bu hallerin oluşması halinde ise sorumlularının tespiti ile cezalandırılmasıdır. Bir müsabakada güvenliğin, düzenin devamlılığı ile disiplinin sağlanması, mevzuat gereği spor kulüplerine yükletilmiş olmakla; aksi durumlarda sorumluluğun da kulüplere ait olacağı açıktır.

Dolayısı ile spor kulübü, disipline aykırılık hallerinde, kendisine ait olan gereken özeni göstermeme yahut gereken önlemleri almama fiilleri dolayısı ile cezai yaptırımla karşılaşmaktadır.


SONUÇ

Cezaların şahsiliği ilkesi, bir suç sebebi ile sadece o fiili işleyen kişinin cezalandırılmasını; kusur ilkesi ise suç olarak tanımlanan bir fiilin fiili işleyen kişi tarafından bilinerek ve istenerek, yani en az taksir derecesinde kusur ile işlenmesini ifade eder. Ancak 6222 sayılı Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun gereği; spor kulüpleri, taraftarlarının kanunen suç sayılacak eylemlerinden, kulübün bire bir ilgili suç tipikliğini meydana getirecek bir kusuru bulunmasa da sorumlu olacaktır ve nihayetinde cezai (disiplin) yaptırımla karşı karşıya kalacaktır. Ek olarak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu madde 20/2’de ifade edilen, tüzel kişilere cezai yaptırım uygulanamayacağı yönündeki hükmün de istisnası, 6222 sayılı Kanun ile buna bağlı Yönetmelik gereğince hakkında cezai yaptırım uygulanabileceği öngörülen tüzel kişilik sıfatını haiz spor kulüpleri olacaktır.

Bahsi geçen mevzuatın tümü göz önünde bulundurulduğunda; her ne kadar spor alanında suç olarak kabul edilecek eylemler ayrıca adli bir olay olarak kabul edilecek ve eylemi gerçekleştirenler hakkında 6222 sayılı Kanun ile bu Kanunda atıf yapılan diğer mevzuat gereğince adli makamlarca ayrıca kişisel sorumluluk belirlenecekse de çağdaş ceza hukuku teorisinde esas alınan kusur ilkesi ile cezaların şahsiliği ilkesinin, esasen, spor alanlarında meydana gelebilecek şiddetin ve düzensizliğin önlenmesi amacının gerçekleşebilmesi için yerini objektif sorumluluğa ve kollektif ceza yaptırımlarına bıraktığının kabulü gerekir.

Bir spor müsabakasında disiplin mutlak olarak sağlanmalıdır. Bu sorumluluk ise spor kulübüne aittir. Ancak kalabalık içinde disiplin bozucu davranışlarda bulunan kişilerin bire bir tespiti de her zaman mümkün olamayacağından; ceza hukukunda esas alınan kusur ilkesinin bu hususta geniş yorumlanması, cezaların şahsiliği ilkesinin yerine objektif kriterler gözetilerek tüzel kişilik olan spor kulübüne yaptırım uygulanması mevzuat ile somut olay şartları gereği hukuka uygun olacaktır.


KAYNAKÇA

  1. HAKERİ, Hakan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 16. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013

  2. DÜLGER, Murat Volkan, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 1. Baskı, Hukuk Akademisi, İstanbul, 2021

  3. KOCA Mahmut/ÜZÜLMEZ İlhan, Gözden Geçirilmiş ve Güncellenmiş 5. Baskı, Seçkin Yayınları, 2012

  4. ERTAŞ, Şeref/PETEK, Hasan, Spor Hukuku, Genişletilmiş 3. Baskı, Yetkin Yayınları, Ankara 2017

  5. Spor Karşılaşmalarında ve Özellikle Futbol Maçlarında Seyircilerin Şiddet Göstermelerine ve Taşkınlıklarına Dair Avrupa Sözleşmesi, Strasbourg, 1985

  6. Türkiye Büyük Millet Meclisi Spor Kulüplerinin Sorunları ile Sporda Şiddet Sorununun Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu, Ankara, 2011

  7. ERSOY, Uğur, Türk ve Alman Ceza Hukuku Sistemlerinde Kusur Prensibinin Kapsamı ve Objektif Cezalandırılabilme Şartlarının Kusur Prensibi İle Bağdaştırılabilirliği, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, Sayı 109, 2013

  8. Av. Kısmet Erkiner Armağanı, Spor Hukuku Yazıları, İstanbul Barosu Yayınları, İstanbul, 2014


Elektronik Kaynaklar

www.istanbulbarosu.org.tr

www.sporhukuku.org.tr

www.academia.edu


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

YAPAY ZEKADA CEZAİ SORUMLULUK

Yapay Zekada Cezai Sorumluluk konusu incelenirken öncelikle konunun iki temel alt başlığa ayrılması gerekmektedir. Yapay Zekanın Cezai...

Comentarios


bottom of page